30 Haziran 2009 Salı

Yelpaze şeklinde peçete katlama tekniği-2








Akut farenjit boğaz ağrısı

Akut farenjitte, farengeal duvarlarda ve lateral farengeal bantta enflamasyon vardır. Farenjitler oldukça sık görülmektedir. Akut farenjit viral veya bakteriyel nedenlerle oluşabilir. Viral nedenler içinde rinovirüsler, adenovirüsler, koronavirüsler, i



Akut farenjitte, farengeal duvarlarda ve lateral farengeal bantta enflamasyon vardır. Farenjitler oldukça sık görülmektedir. Akut farenjit viral veya bakteriyel nedenlerle oluşabilir. Viral nedenler içinde rinovirüsler, adenovirüsler, koronavirüsler, influenza viriisü, parainfluenza virüs sayılabilir.


Daha nadir olarak da herpes simpleks, koksaki A virüsü, Epstein Barr virüsü (EBV) ve sitomegalovirüs, farenjit etkeni olabilir. Akut farenjitlerin %75′inden bu virüsler, %25′inden ise, hemen hemen tamamında, A grubu beta hemolitik streptokoklar yani Streptococcus pyogenes sorumludur. Akut farenjit etkeni bakterilerin çok az bir kısmı grup C ve G streptokoklar, Neisseria gonorrhoeae ve Corynebacterium diphtheriae’dir.


Rhinovirüsler ve diğer üst solunum yolları virüslerinin yol açtığı farenjitler sonbahar ve ilkbahar gibi ılıman mevsimlerde pik yaparlar. Koronavirüsler ve adenovirüsler kışın daha çok görülür. Bazı adenovirüs tipleri yazın erken dönemlerinde görülebilir ve farengokonjunktival epidemiye yol açabilir.


İnfluenza virüsüne bağlı farenjitler ise daha çok Aralık-Nisan ayları arasında sıktır. Streptokokal farenjit sıklıkla kışın ve ilkbaharın başlangıç dönemlerinde görülür. Streptokokal farenjit 2 yaşından önce ve 50 yaşından sonra nadirdir. Viral farenjit herhangi bir yaşta gelişebilir; ancak yaş ilerledikçe görülme sıklığı azalmaktadır. Okullar, kreşler, askeri birlikler gibi kalabalık yerler yayılma açısından uygun ortamlardır. Okullarda salgınlara yol açabilir.


Hastalar şiddetli boğaz ağrısı ve yanmasından, kırgınlık, zaman zaman baş ağrısı, ateş, üşüme ve titreme ile kas ağrılarından yakınırlar. Enflamasyonun derecesi, neden olan patojenin virülansına ve hastanın direncine bağlı olarak değişir. Bazı semptom ve bulgular etkenin viral mi bakteriyel mi olduğu hakkında bilgi verebilir.


Viral nedenlere bağlı akut farenjitlerde tabloya rinit, konjunktivit veya laringotrakeit eşlik edebilir. Bu nedenle burun akıntısı ve özellikle öksürüğün eşlik ettiği farenjitlerin viral olma olasılıkları yüksektir. Bunun dışındaki fizik muayene bulguları viral ve bakteryel farenjiti birbirinden ayırmada yararlı değildir.


Viral farenjit düşünülen olgularda tedavi semptomatiktir. Semptomatik tedavi, farengeal rahatsızlık ve buna eşlik eden sistemik ve respiratuar semptomları rahatlatır. Genel olarak önerilen, yatak istirahati, analjezik, ılık serum fizyolojikle gargara ve bol sıvı alımıdır.


AGBHS (A grubu beta hemolitik streptokoklar) veya S. pyogenes primer bakteriyel patojen olarak olguların yaklaşık %25-30′undan izole edilmiştir. Maternal bağışıklığa bağlı olarak bebeklerde çok nadirdir. İki yaşından önce hemen hemen hiç görülmez. AGBHS’ler aktif enfeksiyon halinde kişiden kişiye bulaşır. Bakteri için doğal kaynak insandır.





Nazofarenks ve orofarenks kolonizasyon için ana merkezlerdir. Üst solunum yolları sekresyonları AGBHS için primer yayılma yoludur. Enfekte nazofarenks ve oral kavite mukozasıyla doğrudan temastan çok, enfekte diş fırçası veya besinlerle temas daha önemlidir.


AGBHS’lere bağlı boğaz enfeksiyonunda ateş, tonsillofarengeal eritem ve eksüda, şiş ve duyarlı anterior servikal lenfadenopati gibi semptom ve bulgular vardır. Rinore ve öksürük yoktur. Beyaz küre yükselmiştir. Klinik olarak streptokokal tonsillofarenjit tanısı konamaz.


Boğaz kültüru veya direkt antijen testi ile streptokokal tonsillofarenjit tanısı konabilir. Boğaz kültürü değerlendirmesi için 18-24 saat gereklidir. Bu nedenle streptokokların varlığını daha kısa sürede gösteren streptokok antijenlerini gösterme esasına dayalı direkt antijen testi (Hızlı AGBHS Antijeni bulma testi veya Lateks aglütinasyon testi) geliştirilmiştir.


Test kitinin özelliğine göre 10 ila 25 dakika arasında sonuç vermektedir. Alınan boğaz sürüntüsü ekstraksiyon sıvısı içinde bekletilir ve antijenin belirlenmesi için işlemler yapılır. Farklı firmalara ait kitlerde lateks aglütinasyon testinin duyarlılığı %65 ile %95 arasında değişmektedir. Bu testin (+) olması halinde tedaviye başlanır, ancak (-) olması AGBHS enfeksiyonu bulunmadığını göstermez. Bu durumda boğaz kültürü sonucuna göre hareket edilmelidir.


AGBHS’lerin penisiline dirençli suşu olmadığından antibiyograma gerek yoktur. Tarama amacıyla yapılan kültürlerin klinik bir önemi yoktur. Hastalık tablosu göstermeyen, kanlarında streptokok antikor titresi olmayan, ancak boğaz kültüründe AGBHS üreyenler taşıyıcı olarak kabul edilirler. Bunların kendilerine ve çevrelerine bir zararı yoktur ve ilaçla tedavileri gereksizdir. Antibiyotik verilmesi taşıyıcılığı sona erdirmez.


AGBHS’lere bağlı tonsillofarenjitlere yönelik tedavinin amacı semptomları rahatlatmak, süpüratif ve özellikle süpüratif olmayan komplikasyonları önlemektir. Ayrıca tedavi edilmezse okul ve aile içinde %35 oranında bulaşıcılığı söz konusu olabilir. Semptomatik tedaviyle birlikte antibiyotik verilir. İlk şeçenek penisilin grubudur. Başlangıç tedavisi olarak oral fenoksimetil penisilin önerilir. Hastalığın tablosuna göre değişmekle beraber, günde 3-4 defa ve 10 gün süreyle çocuklarda 10-20 mg/kg, erişkinlerde ise 1 gr oral yoldan verilir. Penisilin 24 saat içinde bulaşıcılığı önler. Penisilin alerjisi olanlarda alternatif olarak eritromisin, ikinci kuşak sefalosporinler ve makrolidler verilebilir.


Peritonsiller apse, servikal adenit, selülit, fasciitis, bakteriyemi ve menenjit gibi süpüratif komplikasyonların yanı sıra akut romatizmal ateş ve akut glomerülonefrit gibi süpüratif olmavan komplikasyonlar da görülebilir.

Türk bilim adamından kekemeliğe çözüm

Yrd. Doç. Dr. Yalçın Kaya 8 seanslık hipnoz tedavisiyle kekemeliği ortadan kaldırıyor.

Selçuk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Beden Eğitimi ve Spor Öğretmenliği Anabilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Yalçın Kaya, '8 günlük hipnoz seanslarıyla kekeme



Yrd. Doç. Dr. Yalçın Kaya 8 seanslık hipnoz tedavisiyle kekemeliği ortadan kaldırıyor.


Selçuk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Beden Eğitimi ve Spor Öğretmenliği Anabilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Yalçın Kaya, ”8 günlük hipnoz seanslarıyla kekemelere 8 günde tekerlemeleri bile söyletmeye başlattığım yöntemle ilgili bilimsel makale, uluslararası bilimsel bir dergide yayınlanacak” dedi.


Kaya, kekemeliğin 46 kromozomdan 12’si ile sonraki nesillere taşındığını, ancak genetik alt yapısı olmasına karşın duruma bağlı bazı etkenlerle ortaya çıktığını belirtti.


İYİLEŞME ORANI YÜZDE YÜZ


Bu faktörler ortadan kaldırıldığında son derece iyi sonuçlar alındığını, konu üzerinde yaptığı uzun süren çalışmalarla bu durumu kanıtladığını ifade eden Kaya, şunları kaydetti:


”8 günlük hipnoz seanslarıyla kekemelere tekerlemeleri bile söyletmeye başlattığım yöntemle ilgili bilimsel makale, kısa süre içinde uluslararası yayın yapan International Journal of Clinical and Experimental Hypnosis isimli dergide yayınlanacak. Adını bile söylemekte zorlanan kekemeler, bu terapi yöntemiyle en zor kelimeleri bile, 8 günde normal insanlar, hatta onlardan bile iyi söylemeye başlıyor. Dünyadaki en son çalışmalarda kekemelerde, ancak 30-40 haftalık terapiler sonunda iyileşmeler sağlanıyor ve bu iyileşmelerin oranı yüzde 76′larda kalıyor. Fakat benim yöntemimle hemen hemen tüm vakalarda bu orandaki iyileşmeler, 4. ve 5. günlerde gerçekleşiyor. Bu iyileşmeler ileri günlerde yüzde 100′lere yaklaşıyor.”





Kekemelerin konuşmalarındaki gelişmeleri içeren video filmlerle de desteklenen çalışmayla ilgili bilimsel makalenin, dünya literatüründe önemli bir yer tutacağını tahmin ettiğini belirten Kaya, ”Çok iddialı olacak ancak, bu çalışma, dünyada bugüne kadar bu konuda yapılan bütün çalışmaları alt üst edecek” diye konuştu.


Kekemelik probleminin daha çok zeka düzeyi yüksek insanlarda oluştuğunu belirten Dr. Kaya, açıklamasını şöyle sürdürdü:


‘Hipnoza girebilme konusunda gerekli olan en önemli şart, yüksek zeka ve konsantre olabilirlik özelliğidir. Bunun da terapide işi kolaylaştıran en önemli unsur olduğu bilinmektedir. Doğumda uygulanan vakum veya travma sonucu oluşan lezyon gibi nedenlerle dokuda harabiyet olmuşsa, bu tür vakaların iyileşmesi mümkün değildir. Ancak kekemelerin büyük bir çoğunluğu korku, güvensizlik, öz güven eksikliği, konuşmanın kinestezik zincirinde bozukluk, pedagojik ve diksiyonel bozukluk, baskı gibi nedenlerden kaynaklıdır. Bütün bunlar birbiriyle ilişkilidir ve ancak aynı tabloda değerlendirilmesiyle iyi sonuçlar alınabilir. Uyguladığım yöntemde kekemeliğe yol açan tüm faktörler aynı tabloda değerlendiriliyor ve kişideki tüm boşluklar dolduruluyor.’

Bitkisel peeling ile çatlak tedavisi

Bitkilerden oluşan toz halindeki özel bir karışım, özel losyonuyla sulandırılıp çatlakların oluştuğu bölgeye masaj hareketleri ile uygulanıyor.

Uygulama yapıldıktan 1 hafta sonra ciltte soyulma meydana geliyor. Bu şekilde derideki düzey farklılıkları aza



Bitkilerden oluşan toz halindeki özel bir karışım, özel losyonuyla sulandırılıp çatlakların oluştuğu bölgeye masaj hareketleri ile uygulanıyor.


Uygulama yapıldıktan 1 hafta sonra ciltte soyulma meydana geliyor. Bu şekilde derideki düzey farklılıkları azaltıldığı gibi, bitkilerin özellikleri nedeniyle cildin kan dolaşımı uyarılıyor.





Bunun sonucunda da gergin ve canlı bir görünüm ortaya çıkıyor. Bu işlem, çatlaklar çok ileri düzeyde olmadığı takdirde, karın gevşeme ve sarkmalarında da uygulanıyor.


Koni Çiçeği

Image via Wikipedia
Koni Çiçeği (Echinacea purpurea), dünyanın en önemli şifalı bitkilerinden olup (soğuk algınlığı, grip, enfeksiyon, zayıf bağışıklık sistemi ve kanserden korunma gibi durumlarda); kuru toprak ve ovalar ile seyrek ormanlık arazilerde doğ



Image via Wikipedia
Koni Çiçeği (Echinacea purpurea), dünyanın en önemli şifalı bitkilerinden olup (soğuk algınlığı, grip, enfeksiyon, zayıf bağışıklık sistemi ve kanserden korunma gibi durumlarda); kuru toprak ve ovalar ile seyrek ormanlık arazilerde doğal olarak yetişen çok yıllık bir bitkidir. Uygar dünya bu bitkinin iyileştirici özelliklerini Kuzey Amerika yerli halkından (Kızılderililer) öğrenmiştir. Onlar bitkinin kökünü ve yapraklarını her tür yaranın tedavisinde, enfeksiyon ve iltihaplanmalarda, zehirli böcek ve yılan sokmasına, boğaz ve diş ağrısına, kabakulak, çiçek hastalığı ve kızamığa karşı başarıyla kullanıyorlardı. Bitki Amerika� ya yerleşen ilk göçmenler tarafından da enfeksiyonlara karşı sık olarak kullanılmıştır. Bu özel tedavi biçimleri bilimsel araştırmalara konu oldu ve 1950�den beri yapılan araştırmalara göre, bitkide bakteri, mikrop ve virüslere karşı oldukça etkili olan maddeler bulundu. Bu maddelerin başlıcaları; echinacoside, poli-sakkaritler (polysaccharides), poli-asetilenler (polyacetylenes), gliko-proteinler (glycoproteins), kafeik asit türevleri (Cichoric Acid), tri-glikosid (triglycoside), betain, seskiterenler (sesguiterpenes), karyofilen (caryophylene) dir. Bitki bu maddelere ek olarak bakır ve demir mineralleri ile tanenler, protein, yağ asitleri ve A, C, E vitaminleri de içermektedir. Ayrıca bitkinin, etken maddelerinin sinerjik etkisi (birlikte oluşturdukları etki) sayesinde bedenin savunma sistemini (Bağışıklık sistemi) güçlendirerek enfeksiyon tedavilerinde yardım sağladığı da bulundu. Bitkinin tedavi alanındaki değeri öncelikle bu iki özelliğinden kaynaklanmakta olup; bu yüzden araştırmaların çoğu bitkinin bağışıklık sistemini güçlendirici etkisi üzerine yoğunlaşmıştır. Bağışıklık sistemini uyaran en önemli maddeler ise; T-hücrelerinin ( T- Lenfositler) üretimini ve diğer doğal öldürücü hücrelerin etkinliğini arttıran poli-sakkaritler� dir. Ayrıca, poli-sakkaritler� in doku yenilenmesini hızlandırdığı ve iltihaplanmaları azalttığı da bilinmektedir. Yağda çözünebilen alkilamidler (alkylamides) ve bir kafeik asit glikosidi olan echinacoside maddesi de bağışıklık sisteminin güçlendirilmesine katkıda bulunmaktadır. İnsanlar ve hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalar; Koni Çiçeği� nin akyuvarların (Beyaz kan hücreleri - Lökosit) sayısını yükselttiği, onların enfeksiyon bölgesine hareketlerini (göçünü) hızlandırdığı ve böylece bakteri, virüs ve diğer yabancı mikro-organizmaların yok edilmesine yardımcı olduğunu göstermiştir. Aslında bu bitkiye en duyarlı hücreler; akyuvarlar, T-Lenfositler (Hücresel Antikor), doğal öldürücü hücreler (Naturel killer cells) ve makrofajlar� dır. Bilindiği gibi makrofajlar; vücudun atık toplayıcıları olup, vücuda giren mikro-organizmaların dokulara yayılmasını önler ve lenf sistemini korur. Doğal öldürücü hücreler ise bu adı kanserli veya virüs enfeksiyonlu hücreleri yok ettiği için almıştır. (Kronik yorgunluk sendromunda bu hücrelerin aktivitesi düşüktür.). Bu nedenle Koni Çiçeği, kronik yorgunluk sendromunda da fayda sağlamaktadır.





Koni Çiçeği en yaygın iki viral hastalık olan soğuk algınlığı ve grip� in önlenmesinde de büyük bir yardımcıdır. Soğuk algınlığının ilk belirtileri görüldüğünde veya öncesinde alınması etkisini daha da güçlendirir. Bitki, üst solunum yolları enfeksiyonları ve sinüzit için de tedavi edici bir ajan olarak dikkate alınabilir. Koni Çiçeği, hemen hemen tüm bulaşıcı hastalıklar için de fayda sağlayabilir. Çünkü araştırmalar Koni Çiçeği� nin sağlıklı dokular ile zararlı mikro-organizmalar arasındaki doğal engeli (bariyer) yok eden bir enzimin oluşumunu önlediğini göstermiştir. T-hücre aktivitesini de hızlandırdığı için romatizmal artrit ve allerji gibi bağışıklık sistemi düzensizliklerinde de kullanılabilir. Koni Çiçeği, interferon üretimine de yardımcı olmaktadır. İnterferonlar günümüzde özellikle kanser tedavisinde dikkatleri yeniden üzerine çeken, glilko-protein yapısında bir madde olup; virüsle karşılaşan her türlü canlı tarafından hazırlanabilirler. İnterferonların en önemli etkileri, virüslerin çoğalmasını önleyebilmeleridir. Bu nedenle virüslerin yol açtığı grip, uçuk (herpes), deri ve ağızda kızarma, bademcik iltihabı ve genel olarak viral hastalıkların süresini kısaltma bakımından da interferonlar büyük bir öneme sahiptir. Bu nedenle Koni Çiçeği, burun akıntısı ve boğaz ağrısı gibi semptomların şiddetini ve bunlara neden olan rahatsızlığın süresini de kısaltabilir.


Koni Çiçeği� nin anti-bakteriyel özellikleri ise; yaraların iyileşme süresini hızlandırmakta ve yanık, böcek ısırıkları, irinli yara, sedef, akne (sivilce) ve egzema gibi cilt rahatsızlıklarında fayda sağlamaktadır. Bitkinin anti-inflamatuar etkisi ise; artrit (mafsal iltihabı) ve lenfatik şişkinlik (Lenfödem) durumlarında faydalıdır. Almanya Sağlık Bakanlığı (BGA), Koni Çiçeği preparatlarını yutak, gırtlak ve burunda görülen soğuk algınlığı belirtilerine karşı savunma sistemlerinin (Bağışıklık sistemi) desteklenmesi için önermektedir. Koni Çiçeği preparatları ve kimyasal ilaçların eş zamanlı kullanımı bedende hiçbir zararlı etkileşime yol açmamaktadır. Bu durumda, uygulanan kanser tedavilerinde yani kemoterapilerde (herhangi bir kimyasal ilaçla tedavisi) hastanın bağışıklık sistemlerinin güçlendirilmesi ve yaşam standardının yükseltilmesi için Koni Çiçeği preparatları kullanılabilir. Bu preparatları kemoterapi ile eşzamanlı kullanmış olan kanser hastalarının tedavi süreleri kısalabilmekte ve hasta tedavi süresince, Koni Çiçeği kullanmayan hastalara göre kendini daha güçlü hissedebilmektedir. Ama tüm hastalıkların tedavisinde olduğu gibi, kanser hastalıklarının tedavisinde de karar verecek olan kişi doktordur. Kemoterapi başlangıcından önce, hasta veya hasta yakını tarafından bu konuda bilgilendirilen uzman doktor gereken doğru kararı mutlaka verecektir.


Uyarılar: Hamilelik ve emzirme dönemi dahil önerilen dozajlara uyulduğunda, bilinen hiçbir yan etkisi yoktur.


Referanslar:


1-Foster, S. 1991. Echinacea: Nature’s Immune Enhancer. Rochester, Vermont.: Healing Arts Press, 1991.


2-Foster, S. 1996. Echinacea. Botanical Series, No. 301. 2nd. ed. Austin, Texas: American Botanical Council.


3-Leuttig B, Steinmuller C, et al. Macrophage activation by the polysaccharide arabinogalactan isolated from plant cell cultures of Echinacea purpurea. J Natl Cancer Inst 1989;81:669�75.
4-See DM, Broumand N, Sahl L, Tilles JG. In vitro effects of echinacea and ginseng on natural killer and antibody-dependent cell cytotoxicity in healthy subjects and chronic fatigue syndrome or acquired immunodeficiency syndrome patients. Immunpharmacol 1997;35:229�35.
5- Melchart D, Linde K, et al. Immunomodulation with Echinacea�a systematic review of controlled clinical trials. Phytomed 1994;1:245�54.
6-Dorn M, Knick E, Lewith G. Placebo-controlled, double-blind study of Echinacea pallida redix in upper respiratory tract infections. Comp Ther Med 1997;5:40�42.
7-Hoheizel O, Sandberg M, Bertram S, et al. Echinacea shortens the course of the common cold: a double-blind, placebo-controlled clinical trial. Eur J Clin Res 1997;9:261�68.
8- Melchort D, Walther E, Linde K, et al. Echinacea root extracts for the prevention of upper respiratory tract infections: A double-blind, placebo-controlled randomized trial. Arch Fam Med 1998;7:541�45.
9- Coeugniet E, Kuhnast R. Recurrent candidiasis. Adjuvant immunotherapy with different formulations of Echinacea. Therapiwoche 1986;36:3352�58 [in German].
10- Brown DJ. Herbal Prescriptions for Better Health. Rocklin, CA: Prima Publishing, 1996, 63�68.
11- Blumenthal M, Busse WR, Goldberg A, et al, eds. The Complete Commission E Monographs: Therapeutic Guide to Herbal Medicines. Boston, MA: Integrative Medicine Communications, 1998, 121�123.


12- N.Eröztürk, Bir Yudum Sağlık, Anahtar Yayınları, İstanbul,2000

CabbagePow Lahana Çorbası Kapsülü - İçeriği

Ürün Tanımı: CabbagePow Lahana Çorbası Kapsülleri, lahana çorbasının bileşimindeki maddelerin konsantresini içerir. Bu ürün,beslenme alışkanlığı kapsamında yenilen gıdaların besin değerini zenginleştiren vitaminlerle güçlendirilmiştir. İçindekiler: Beyaz



Ürün Tanımı: CabbagePow Lahana Çorbası Kapsülleri, lahana çorbasının bileşimindeki maddelerin konsantresini içerir. Bu ürün,beslenme alışkanlığı kapsamında yenilen gıdaların besin değerini zenginleştiren vitaminlerle güçlendirilmiştir.

İçindekiler: Beyaz lahana tozu, kırmızı biber tozu,soğan tozu, kereviz tozu,domates tozu, havuç tozu, askorbik asit, E vitamini, Niasinamid, Kalsiyum-D-Pantotenat, B6 vitamini, B2 vitamini, Folik Asit, Biotin, B12 vitamini, Ayırıcı madde: Magnezyumstearat-E171. Kapsül maddesi: selulosa (bitkisel)


Ambalaj Miktarı (Inhalt): Adedi 45 gramlık 60 kapsül









İçerik Bilgisi


Lahana Tozu


Kereviz Tozu


Havuç Tozu


Baharat Tozu


30 mg Vitamin C


3.3 mg Vitamin E


0.5 mg Vitamin B1


0.7 mg Provitamin A (B-Carotin)


0.5 mg Vitamin B2 / Riboflavin


0.5 mg Vitamin B6


70 mcg Folic Acid B9


0.3 mcg Vitamin B12



Lahana kapsülü, lahana kapsulu, lahana kapsulleri, lahanalar, kapsüller, lahana diyeti , lahanakapsuluu.com

KALSİYUM EKSİKLİĞİ İÇİN ÖNERİLER

Kalsiyum eksikliği, kemik erimesinin sebeplerinden birisidir. Kalsiyum eksikliği için Dr Ahmet Marankinin önerileri ;

* Süt içmek, kemikler açısından son derece faydalıdır. Ama süt içemiyor iseniz;* Marul, karaturp, lahana ve soğan, çiğ olarak tüketilir



Kalsiyum eksikliği, kemik erimesinin sebeplerinden birisidir. Kalsiyum eksikliği için Dr Ahmet Marankinin önerileri ;

* Süt içmek, kemikler açısından son derece faydalıdır. Ama süt içemiyor iseniz;